5 Kasım 2015 Perşembe

Zaman Eskimeseydi

Zaman eskimeseydi, zaman bozulmasaydı
Üstümden geçen her gün bir kaç çocuk olsaydı
Bir masum yüze hasret, bir masum kalbe sevgi
Talih bu ya bulmuştum. Başa geleni gör ki;
Küçük kız çocuğunu çekip de aldı benden
O ruhsuz kadın beni topuğuyla çiğnerken
Yetişmesi gereken, güya bir  işi varmış
Ve bir çocuk için de işe geç kalamazmış
Usandım insanların her gün koşturmasından
Her gün koşup da hiç bir yere varmamasından
İşte ruhsuz bu semtin, bu sokağın insanı
Akşam sokağa çıkar şehrin sefil külhanı
Meyhanelerden beri hep düşe kalka yürür
Ağzından eksik olmaz, hem tükürük hem küfür
Geliyor ağzı bozuk,  yine başı dumanlı.
Elleri titrek titrek fakat gözleri kanlı.
Meyhaneden buraya sanki beni aradı.
Tüm kaldırımı tek tek gözleriyle taradı
Geldi durdu başımda bir çift kösele çarık.
Eyvah eyvah üstüme kusarsa yine yandık.
Yıkıldı yere düştü o sarhoş külhanbeyi
Kalk üstümden kalk artık be namussuz serseri
Birkaç çocuk terliği, bir kadının topuğu
Bir kösele ayakkab ve bir sarhoş kusmuğu
Her gün geçer üstümden dünyanın her havası
Bir damla kusmuk bazen bir çocuk elifbası
Fakat en acı veren iki aşık el ele
Gelir ayrılık vakti gece makus köşede
Yarınından ümitsiz bir sevdanın masalı
Sona erer bir hayal, geldi geçti hasılı
Son anı ayrılığın ve bir veda busesi
Duyulan birkaç adım birkaç hıçkırık sesi
Başlar yağmaya yağmur arda kalan gözlerden
Bu yağmur gökten değil heyhat yağar ki yerden
Yığılır o genç aşık kaldırım taşlarına
Dinler ne gelmiş soğuk taşların başlarına
Bir taşın sessizliği ve bir ayrılık yesi
Der; alır mı bu soğuk taşlar bu acı hissi


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder