25 Eylül 2017 Pazartesi

Vasiyet

Ben ölünce beni gece gömün
Mezarımın başında evvela
Ateş-bazlar oynasın

Binlerce fener bırakın göğe
Ama göğe bakan, her fenerde
Öldüğümü anlasın

Ayna, duman, ışık dönsün dursun
O ruhani hava kabri sarsın
Seyreden bu bir cenaze değil
Peri masalı sansın.

16 Eylül 2017 Cumartesi

Hiç gönül pas tutsa artık bir bedende gizlenir mi?
Âb-ı tazyiklen de vursam ger o ruh temyizlenir mi?

Bir büyük efsun edilmiş mâh-i tâb tutmuş siyehler
Şâh-ı şeb olmuş olan mihr-i sehardan gizlenir mi?

Seyreder pervâne maksûdın yorulmaz dönse durmaz
Ol meges'çün tâb-ı şemden başka bir şey izlenir mi?

Zâr edip yaş kan olup aynım dolar pür-hûnla dem dem
Bağçe-i hârdır gözüm kim başka şey filizlenir mi?

Na'ne Mollâ târik-i aşk bir reh-i seng-sâre olmuş.
Aşkı bir taş ismi bir taş kaplı yollar gözlenir mi?

11 Ağustos 2017 Cuma

Hafize Hala

Hafize Hala öldü, bir yıl oldu
Bir yıl emanete dokunmadılar
Tek katlı evi öyle sessiz kaldı
Bir yıl oldu adını anmadılar.

Harman tuğlası evin perdeleri
Perdeler tam bir yıl kapalı durdu
Ah Hafize Hala'nın kedileri
Evin etrafında dolanıp durdu

Tam bir kış duman tütmedi bacadan
Gerçi sağ iken de evi ıssızdı
Tam bir yaz konserveler pencereden
Kurda kuşa yem oldu da kalkmadı

Bir yıl sonra evde koptu kıyamet
Hala'nın evini yağmaladılar
Demirciler geldi kapıyı söktü
Pencereleri paylaşamadılar

Harman tuğlaları üstü kiremit
Sanki çıplak ölü mezarı bekler
Ahşap döşemede dolaşan termit
Evin günahını soran melekler

Hafize Hala'nın ruhu o evde
Gördüm bekler hala o evin ıssı
Orda bekler o evin ortasında
Beğenilmeyen dikiş makinası


15 Mayıs 2017 Pazartesi

Sanır

Câm-ı çeşmin  görse âşık pür-cihân gördüm sanır
Bilmeyen efsûnu çalmış câm-ı cem ondan sanır

          -Gözünün camını gören aşıklar tüm dünyaları gördüm, bilmeyenler ise Cem'in kadehi büyüsünü onun gözlerinden çalmış zanneder.

Hasretinden geçti mülkten doldurur vîrâneler
Sence yar sevmiş olan geçtim tâc u tahttan sanır

          -Senin gibi yar sevmiş olanlar taç ve tahttan vazgeçtim zannedip hasretlerinden viraneleri doldururlar

Benle bir Mecnûnu ansın ol mehin tâbın anan
Yüznü tek bir kez görenler  leylde hırâmân sanır

          -O ay yüzlü sevgilinin ışığını ananlar benimle birlikte Mecnun'u da ansınlar çünkü onun yüzünü bir kere görenler geceleyin salınarak yürüyendir zanneder.

Olmamış âlemde mesrûr sen şehin âşıkları
La'l-i sükkârın bilenler âşığın handân sanır

          -Sen şahın aşıkları alemde hiç mutlu olmamış ama senin şeker dudaklarını bilenler aşıkların mutluluktan gülümsüyor zanneder.

Nâne Mollâ gizli zâr et  duymasın yâr âhını
Belki ondan başka bir cânâna âh ettin sanır

          -Nane Molla gizli gizli ağla yar ağladığını duymasın. Çünkü ondan başka bir canana ah ettiğini zannedebilir.

29 Mart 2017 Çarşamba

Mersiye-i Mâhî

Ol denizler sana hayrân idi ammâ mâhî
Seni hapseyledim av eyleyip eyvâh mâhî
(O denizler sana hayran idi ama seni avlayıp hapsettim eyvah balık.)

Salınırdın gece gündüz demeden fânûsda
Gece gelmiş ecel almış seni eyvâh mâhî
(Salınırdın gece gündüz demeden fanusta. Ecel gece gelip seni almış eyvah balık.)

Nice gözler bakakalmış dediler perrine kim
Sana sihâm-ı nazâr rastladı eyvâh mâhî
(Birçok göz senin kanadına bakakalmış dediler. Sana bir nazar oku rastladı eyvah balık.)

Kaddi beyzâ gözü sevdâ kanadın kim perîveş
Mehe hayvânı ne çok gördüler eyvâh mâhî
(Boyun beyaz, gözün siyah kanadın peri gibi olan [sen] aya hayatı çok gördüler eyvah balık.)

Öle dursun diye zâr eylemişem ehl-i semek
Kim gidersin de olar durmaya eyvâh mâhî
(Sen gidersin de onlar durmasın ölsün diye tüm balıklara beddua ettim eyvah balık.)

Nâne Mollâ kamu mâhî gibi ağlar o şehe
Kamu mâhî sana kurbân ola eyvâh mâhî
(Nane Molla tüm balıklar gibi o balıkların şahına ağlar. Tüm balıklar sana kurban olsun eyvah balık.)


12 Mart 2017 Pazar

Vaveyla

Bir sabah İstanbul durdu
Gök yırtıldı, rüzgar soldu
Davul sesi peyda oldu
Gümbür gümbür gümbürdedi
Şehir onları dinledi

Ardarda gulyabaniler
Peri kızları, mahiler
Çığlıklarla zebaniler
Görenler aman diledi
Şehir onları dinledi

Akıncı beyler evvela
Attı nara verdi bela
Kırbaç sesi kişner taya
Karıştı da tan eyledi
Şehir onları dinledi

Semada kadırgalarla
Demirden prangalarla
Kırbaç, zincir, tokmaklarla
Cümle mahkum vira dedi
Şehir onları dinledi

Bir acayip hayal oldu
Minareler çenge durdu
Tüm İstanbul çengi doldu
Alimler kıyamet dedi
Şehir onları dinledi

Ne kıyamet ne de bela
Anladılar bu velvela
Şehrin kalbinden vaveyla
Bu diyar ağlıyor dendi
Şehir onları dinledi

Dediler şehr-i İstanbul
Çağlardır insanlığa kul
Bu debdebe bundan hasıl
İnsanlar sukût eyledi
Sonunda şehri dinledi


10 Şubat 2017 Cuma

Eski Zaman Kadını


Bir dantela bir tülbent
Mum ışığında gergef
Ve cumbada nihavent
Elde kabak kemane 
Dilde hayali nâme
Bir masal sultanınca
Peri şâhının anca
Rüyalarında kaldı
Bir an gösterdi aldı
Devrân o zerafeti
Siyah beyaz bir suret
Hayallerimde kaldı

8 Ocak 2017 Pazar

Gecenin Kanatları

Geçen gece rüyamda üç peri kızı gördüm
Bilemedim dünyamda hayalimde ne ördüm
Hayal gerçek arası bir temâşâ serdiler
Gün ve gece hissini toplayıp da derdiler
Tek ışık onlar idi lacivert kırmızı mor
Üç ilâhe konuştu ne istiyor isen sor
Ardından üçü birden yerden havalandılar
O alçacık tavandan bir sema yarattılar
Kanatlar yerle yeksan kanatlar göklere dek
Kanatları ta tandan kaybolan gurûba dek
Önce ayaklarımı kollarımı tuttular
Sonra küreklerime birer sille vurdular
Bir acı bir ızdırap aman Allahım dedim
Kabus zannettim bu bir hediyedir bilmedim
Acı feraha erip sırtımda fide verdi
O fideler serpilip boz bir kanada erdi
İlk adımını atan bir çocuktan hallice
Alıştım düşe kalka , sarsılıp irkilince
Peri kızları tuttu ellerimi çektiler
Beni sema sema alem alem gezdirdiler
Ateşten denizleri geçemeyenleri de
Sevda ormanlarından ağaç kesenleri de
Gösterdiler görmemeye ne hacet bu ummanı
Beni sardı ağaçların ahı âşığın dumanı
Ciğerlerim değil genzim değil yanan başkaydı
Kanadımın titreyişi kavuşmaz aşkaydı
Dayanamayıp yandı ben semada yüzerken
İrkilip uyandım ateş denizine düşerken
Ne peri kızı vardı ne kanat ne parıltı
Sadece sırtımdaki iki ufak sızıltı