Mezarımın başında evvela
Ateş-bazlar oynasın
Binlerce fener bırakın göğe
Ama göğe bakan, her fenerde
Öldüğümü anlasın
Ayna, duman, ışık dönsün dursun
O ruhani hava kabri sarsın
Seyreden bu bir cenaze değil
Peri masalı sansın.
Hafize Hala öldü, bir yıl oldu
Bir yıl emanete dokunmadılar
Tek katlı evi öyle sessiz kaldı
Bir yıl oldu adını anmadılar.
Harman tuğlası evin perdeleri
Perdeler tam bir yıl kapalı durdu
Ah Hafize Hala'nın kedileri
Evin etrafında dolanıp durdu
Tam bir kış duman tütmedi bacadan
Gerçi sağ iken de evi ıssızdı
Tam bir yaz konserveler pencereden
Kurda kuşa yem oldu da kalkmadı
Bir yıl sonra evde koptu kıyamet
Hala'nın evini yağmaladılar
Demirciler geldi kapıyı söktü
Pencereleri paylaşamadılar
Harman tuğlaları üstü kiremit
Sanki çıplak ölü mezarı bekler
Ahşap döşemede dolaşan termit
Evin günahını soran melekler
Hafize Hala'nın ruhu o evde
Gördüm bekler hala o evin ıssı
Orda bekler o evin ortasında
Beğenilmeyen dikiş makinası
Ol denizler sana hayrân idi ammâ mâhî
Seni hapseyledim av eyleyip eyvâh mâhî
(O denizler sana hayran idi ama seni avlayıp hapsettim eyvah balık.)
Salınırdın gece gündüz demeden fânûsda
Gece gelmiş ecel almış seni eyvâh mâhî
(Salınırdın gece gündüz demeden fanusta. Ecel gece gelip seni almış eyvah balık.)
Nice gözler bakakalmış dediler perrine kim
Sana sihâm-ı nazâr rastladı eyvâh mâhî
(Birçok göz senin kanadına bakakalmış dediler. Sana bir nazar oku rastladı eyvah balık.)
Kaddi beyzâ gözü sevdâ kanadın kim perîveş
Mehe hayvânı ne çok gördüler eyvâh mâhî
(Boyun beyaz, gözün siyah kanadın peri gibi olan [sen] aya hayatı çok gördüler eyvah balık.)
Öle dursun diye zâr eylemişem ehl-i semek
Kim gidersin de olar durmaya eyvâh mâhî
(Sen gidersin de onlar durmasın ölsün diye tüm balıklara beddua ettim eyvah balık.)
Nâne Mollâ kamu mâhî gibi ağlar o şehe
Kamu mâhî sana kurbân ola eyvâh mâhî
(Nane Molla tüm balıklar gibi o balıkların şahına ağlar. Tüm balıklar sana kurban olsun eyvah balık.)
Bir sabah İstanbul durdu
Gök yırtıldı, rüzgar soldu
Davul sesi peyda oldu
Gümbür gümbür gümbürdedi
Şehir onları dinledi
Ardarda gulyabaniler
Peri kızları, mahiler
Çığlıklarla zebaniler
Görenler aman diledi
Şehir onları dinledi
Akıncı beyler evvela
Attı nara verdi bela
Kırbaç sesi kişner taya
Karıştı da tan eyledi
Şehir onları dinledi
Semada kadırgalarla
Demirden prangalarla
Kırbaç, zincir, tokmaklarla
Cümle mahkum vira dedi
Şehir onları dinledi
Bir acayip hayal oldu
Minareler çenge durdu
Tüm İstanbul çengi doldu
Alimler kıyamet dedi
Şehir onları dinledi
Ne kıyamet ne de bela
Anladılar bu velvela
Şehrin kalbinden vaveyla
Bu diyar ağlıyor dendi
Şehir onları dinledi
Dediler şehr-i İstanbul
Çağlardır insanlığa kul
Bu debdebe bundan hasıl
İnsanlar sukût eyledi
Sonunda şehri dinledi
Geçen gece rüyamda üç peri kızı gördüm
Bilemedim dünyamda hayalimde ne ördüm
Hayal gerçek arası bir temâşâ serdiler
Gün ve gece hissini toplayıp da derdiler
Tek ışık onlar idi lacivert kırmızı mor
Üç ilâhe konuştu ne istiyor isen sor
Ardından üçü birden yerden havalandılar
O alçacık tavandan bir sema yarattılar
Kanatlar yerle yeksan kanatlar göklere dek
Kanatları ta tandan kaybolan gurûba dek
Önce ayaklarımı kollarımı tuttular
Sonra küreklerime birer sille vurdular
Bir acı bir ızdırap aman Allahım dedim
Kabus zannettim bu bir hediyedir bilmedim
Acı feraha erip sırtımda fide verdi
O fideler serpilip boz bir kanada erdi
İlk adımını atan bir çocuktan hallice
Alıştım düşe kalka , sarsılıp irkilince
Peri kızları tuttu ellerimi çektiler
Beni sema sema alem alem gezdirdiler
Ateşten denizleri geçemeyenleri de
Sevda ormanlarından ağaç kesenleri de
Gösterdiler görmemeye ne hacet bu ummanı
Beni sardı ağaçların ahı âşığın dumanı
Ciğerlerim değil genzim değil yanan başkaydı
Kanadımın titreyişi kavuşmaz aşkaydı
Dayanamayıp yandı ben semada yüzerken
İrkilip uyandım ateş denizine düşerken
Ne peri kızı vardı ne kanat ne parıltı
Sadece sırtımdaki iki ufak sızıltı