30 Kasım 2015 Pazartesi

Zümrüd-ü Anka Efsânesi


Zümrüd-ü Ankâ Kıssası

Dâsitân-ı memleket-i müstetir
Pür masallar onda vardır kim bilir
(Gizli memleketlerin destanı. Kim bilir onda dolu masallar vardır)

Rabbenâ lutfeyle ver söz incini
Anlatam ben iş bu faslın gencini
(Rabbim sen bana inci gibi sözlerini lutufeyle de ben de bu hazine gibi hikayeyi anlatayım)

Mâdem ol Hâkk usla kutsar bizleri
Tahkiyet eylem veli şol sözleri
(Madem ki Allah bizi akılla kutsadı. Ancak o zaman ben de şu sözleri edeyim

Zümrüd-ü Ankâ masalı der özüm
Kıssalar kıssasını söyler sözüm
(Zümrüd ü Anka masalı söylerim. sözüm kıssaların kıssasıdır.)

Vardı pinhân bir diyârın hâkimi
Zâtı için der ki Bâlâhân kimi
(Gizli bir diyârın hâkimi vardı. Zâtı için kimileri Bâlâhan derdi)

Pâdişah evlâda vâsıl oldu kız
Yüznü tek bir kez gören kalb etti cız
(Pâdişah 'Bâlâhân' bir kız evlada kavuştu. Onu görenlerin gönlü cız etti)

İsteyip kim boynu eğrik kalmasın
Çok duâ der Hâkka bahtsız olmasın
(Boynu bükük kalmasın,bahtsız olmasın diye Allah'a çok dua ederdi)

Aynı yatmışken duaylan uykudan
Fırlayıp kim kalktı hemmen korkudan
(Yine dua edip yatmışken. Korkuyla fırlayıp uyandı.)

Gördü bir düş âdetâ kâbus idi
Ellerin kaldırdı Allahım dedi
(Âdetâ bir kâbus görmüştü. Ellerini kaldırıp duâ etti.)

Hakk Teâlâ ger rüyam gerçek ola
Kî acım âlâm-ı evlattan ola
(Hak Teala eğer rüyam gerçek olursa acım evlat acısından olur, dedi.)

Koştu hemmen ol sabah âlimlere
Anlatıp ister devâ şer düşlere
(O sabah hemen alimlere koşup kâbusuna anlatıp çare istedi)

Hem kerîmem yaşça olcak on sekiz
Hem de perv-ü bâle pür dîvâne kız
(Kızım hem 18 yaşında olacak. Hem de kol kanata çok düşkün olacak)

İşte ol dem sırtlanıp oddan kanat
Arz ve bizden ayrık eyler irtibat
(İşte o zaman ateşten kanatlar takıp dünyadan ve bizde irtibatı kesecek)

Birde Zümrüd eyle esmâsın dedi
Hâkk bu âciz kuluna zulm eyledi
(Birde adını Zümrüd koyun dedi. Hak bu aciz kula zulüm etti)

Mollalar hep bir ağızdan söyledi
Dinle bunlar ihtiyâr sözler dedi
(Mollalar hep bir ağızdan söyledi. Dinle bunlar seçilmiş sözler dedi)


Belki lânet olmayıp hem kayradır
Mutlakâ ol gördüğün düş hayradır
(Belki kötülük değildir de bir hediyedir.Mutlaka o gördüğün rüya hayırdır.)


Pâdişâhın gönlü eyler hem rahâd
Hem de aklından gider sayr u fesâd
(Padişahın hem gönlü rahat etti hem de aklından hastalık ve ayrılık gitti)

Der ki Hâkk emretti ben kul neyleyim
Kızçemin esmâsı Zümrüd eyleyim
(Dedi ki Hakk emretti ben kulu olarak neyleyim kızımın adını Zümrüd edeyim)

Oldu fâlih söyleyip bunlarca söz
Kalbinin kavlinde kalmayınca köz
(Böyle sözler söyleyip kalbini yakan ateşten kurtuldu)

Zanneder âtînümâ düş görmedim
Tanrıdan şol bir lütufmuş bilmedim
(Zannetti ki geleceği gösteren bir düş görmedim. Allah bana hediye vermiş bilemedim)

Boş verip görmüş iken sâdık bi düş
Bir yola kim girdi yok ondan dönüş
(Sadık bir rüya gördüğü halde boş verip bir yola girdi ki o yoldan dönüş yoktur.)

Her nasıl görmüş ise ol düşüni
Öyle tâlim etti düşni düşüni
(Rüyayı nasıl görmüş ise ona göre yetiştirdi kızını)

Kızçe genç kız oldu yıllar geçtide
Murg u per vû bâle hayran geçtide
(Yıllar geçti de küçük kız genç kız oldu. Bu yıllar kuşlara kola kanada hayran geçti.)

Dinleyip her dem Simurg massalları
Oldu hem o şâh-ı murgun  zarı
(Her vakit Anka'nın masallarını dinleyip en sonunda onun ağlayıcısı 'âşığı' oldu)

Gönlü kalmışken o kuşlar şâhına
Gece gün boğuldu gencin âhına
(O kuşların şahına âşık olmuşken gece ve gündüz onun ahına boğuldu)

Eyleyip ol hâle Bâlâhan keder
Çâresiz fermânı sadrâzâma der
(O hale Bâlâhân keder eyledi ve çaresizce sadrazama ferman emretti.)

Kim haber gönder Simurg Ankâ'ya tez
Etmesin ol şâh-ı murg şahına söz
(Dedi ki hemen Anka'ya haber gönderin. Kuşların şahı şahına söz etmesin.)

Bâl vurup derhal bu il içre gele
Dağ ve taş yer gök ve âb gelsin dile
(Kanat vurup hemen bu ile gelsin. Dağ taş yer gök ve su gelsin dile.)

Haşmetinden olsun ülkem şâdumân
Perri açsın âcilen gelsin hemân
(Büyüklüğünden ülkem sevinsin kanatlarını açsın acilen gelsin)

Mühr vurup vermiş kebûter ellere
Geçmesin kim nâme ağyâr ellere
(Mühür vurup mektubu güvercinlerin eline vermiş ki yabancıların eline geçmesin.)

Ol kebûter vardı Ankâ huzruna
Nâmelerin sundu Ankâ nazrına
(O güvercin Anka'nın huzuruna varıp mektubu Anka'ya verdi)


Hem okur Ankâ bu mektûbâtı der
Bir ziyâretten de gitmez asla ser
(Anka mektubu okuyup bir ziyaretten de başımız gitmez ya der)


Kim seyâhât arzusundandır ola
Tez vakit kalkıp da çıkmıştır yola
(Her halde seyahat arzusundandır tez vakit kalkıp yola girmiş)

Vardı dâvet eyledikleri yere
Gördü Bâlâhân çağırmış boş yere
(Davet edildikleri yola vardı. Gördü ki Bâlâhan boş yere çağırmış)

Der ki bir genç kız için kalkıp gelem
Hal bu şânım için olmuştur elem
(Dedi ki; bir genç kız için kalkıp gelmek şanım için acı verici olmuştur.)

Öfkelenmiş hem saray yakmış be-taht
Ah edip der ey pâdişah ol bi-baht
(Öfkelenmiş hem sarayı hem tahtı yakmış ve ey padişah bahtsız olasın diye beddua etmiş.)

Terk eder ol yurdu derhal öfkeli
Anladım der düşmanım bundan beli
('Anka' o yurdu öfkeyle derhal terk eder ve anladım 'Bâlâhan' bundan böyle düşmanım der.)

Bu durum Bâlâhân'ın kalbin sıkar
Öfke eyler harp için yurttan çıkar
(Bu durum Bâlâhan'ın kalbini sıkar ve savaşmak için yurttan çıkar)

Pâdişah kim toplayıp hemmen erât
Âşiyân-ı ankâ için sürdü at
(Padişah 'Bâlâhan' hemen askerler toplayıp Anka'nın yuvası için at sürdü.)


Pâdişâhın ordusundan bir doğan
Uçmuş Ankâ'ya haber vermiş heman

Der ki Kûh-i Kâf'a Bâlâhân gelir
Şer ilen Ankâ kıranlıklar diler
(Der ki Kaf Dağı'na Bâlâhan gelir. Kötülük ve Anka'yı öldürmek ister.)

Ordu kurmuş pek devâsâ periler
Saymadım çok belki on binlerdiler

Ol vakit ankâ çagırmış pür hudût
Hayvanât derya olmuş murglar bulut
(O zaman Anka her yere haber salmış. Hayvanlar deniz gibi yığılmış kuşlar bulut gibi toplanmış.)

Oldu hâzır şahların her ordusu
Kûh-i kâfın pes ü pîşin durdu sû
(Hazır oldu iki şahın ordusu. Kaf Dağı'nın önünde ve arkasında durdu askerler)

Böyle bir cenk görmemiş hiçbir beşer
Gerçi görmeklense ger aklen şaşar
(Hiç bir insan böyle bir savaş görmemiştir. Eğer görseydi aklını şaşırırdı.)

Hem Simurg yenmiş Bâlâhân ceyşini
Hem esir almış  da şâhın kendini
(Simurg hem Bâlâhanın ordusunu yenmiş hem de onu esir almış.)

Anka sultâna vururken pençesi
Çıktı meydâna yiğitler gencesi
(Anka, Sultan'a 'Bâlâhân' tam pençesini vururken. Meydana genç bir yiğit çıktı.)

Der ki ey Ankâ bırak sultânı da
Bak ki kimdir şahsına eyler nida
(Dedi ki; Ey Anka, Sultanı bırak da sana seslenen kimdir bir bak.)

Gel berâber yek a yek cenk eylesek
Olsa kim gâlip dilekler söylesek
(Gel seninle tek e tek savaşalım. Kim galip gelirse bir dilek dilesin.)

Der kabul ettim eder Ankâ savaş
Genç eder Ankâ'yı hepten hurdahaş
(Anka kabul eder ve savaşırlar. Genç, Anka'yı darma dağın eder.)

Der ki Ankâ çek erin askerlerin
İşte arzum böyledir buncak derim
(Sonra da der ki Anka askerlerini çek benim dileğim işte bu kadardır.)

Anka eyler arzusun cengâverin
Der ki göster kendini açıp yüzin
(Anka cengaverin arzusunu yerine getirir ve ona yüzünü aç da kimsin görelim der.)


Açtı çehrin attı arza miğferin
Pâdişâh kim der ya kızçem âferin
('Genç' yüzünü açar ve miğferini yere atar. Padişah o anda der ki; Ey küçük kızım aferin.)

Görki cengâver o Zümrüd Hân imiş
Orda dönmüş ey Simurg dinle demiş

Ben senin âşık değildim tahtına
Gökte hep seyreyleyen kanâdına
(Ben senin ne tahtına nede göklerde dolaşan kanatlarına aşık değildim.)

İstedim ben sen yiğitler merdini
Şimdi gördüm sende babam derdini
(Ben senin gibi yiğitlerin en merdini sevdim ama şimdi babamı senin elinden acı çekerken gördüm.)

Bir giden kuş gördü Ankâ yurduna
Anlayıp gönderdi harp meydânına
('Lalam' Anka yurduna giden bir kuş gördü ve o muhbiri anlayıp beni harp meydanına götürdü.)

Verdi efsûnî kılıçlar kim lalam
Söyleyip  git olmasın şâhım alam
(Büyülü kılıçlar verdi lalam ve dedi ki git şahım acı çekmesin.)

Bir de gördüm kuşların şâhenşahı
Hem de almış pençesin altı şahı
(Bir de ne göreyim kuşların yüce şahı. Şahı 'Bâlâhân' pençesinin altına almış.)

İşte aklım gitti baştan ol zamân
Durdu dünyâ etti kalbim pür demân
(İşte o zaman aklım başımdan gitti. Dünya durdu kalbim haykırmaya başladı.)

Düştü hem kayboldu artık değerin
Bet tavustan pâyın ol zâgdan sesin
( Değerin artık düşüp kayboldu. Benim için ayağın tavustan sesin kargadan çirkin oldu.)

Anka söyler sence mert kız görmedim
Kızçe sultan sen gibiymiş bilmedim
(Anka dedi ki senin gibi mert kız görmedim. O saraydaki küçük kız sultan senmişsin bilmedim.)

İsterim ben şimdi sen cengâveri
Aksi bir hal eylemem bundan beri
(Şimdide ben senin gibi bir mert kızı isterim. Bundan sonra da bunun aksi bir hal eylemem.)

Gördü Zümrüd Han çevirmiş ona yüz
Nâr-ı ankâ söndü yanmış yılca yüz
(Gördü ki Zümrüd Sultan ondan yüz çevirmiş. O zaman Anka'nım 100 yıldır yanan ateşi sönmüş.)

İşte Ankâ orda durmuş ölmeye
Der ki Zümrüd Hân Simurg kim ölmeye
(İşte Anka orada ölmeye durmuş. O zaman Zümrüd Sultan demiş ki; Anka ölmesin.)


Çün gönüldür bir defâ konmuş ona
Kumru emsâl uğramaz hiçbir yana
(Çünkü bu gönül ona konmuştur ve kumru gibi başka bir yana meyletmez.)

Gönlü cız eyler Simurg'un âhına
Tez kılıncın saplar Anka kalbine
(Gönlü Anka'nın ahına dayanamaz ve kılıcını Anka'nın kalbine saplar.)

Şok olur herkes eder halden telâş
Canlanır Ankâ bulur tekrâr ateş
(Herkes bu duruma şaşırı ve telaş ederler. Fakat Anka canlanır ve tekrar ateşi yükselir.)

Anka söyler âli âlimmiş lalan
Verdi dû-seyf can veren hem can alan
(Anka der ki lalan büyük alimmiş. Sana hem can alan hem de can alan iki tane kılıç vermiş.)

Sözle aldın seyf ilen verdin canım
Ben senin sen kim benim ol sultanım
(Sözle aldığın canımı kılıçla verdin. Ben senin sende benim ol sultanım.)

Kızçe Zümrüd gönlü Ankâ'ylan olup
Aklının kavline Bâlâhan gelip
(Zümrüd Sultanın kalbi Anka ileydi ancak. Aklına Bâlâhan geldi.)

Olmaya sultan Simurg'a meyl eder
Korktu kim evlatlığından zeyl eder
(Sultan 'Bâlâhan' olmasaydı Simurg'a meyl ederdi. Ama onu evlatlıktan kovmasından korktu.)

Karşı çıkmak istemiş sultan ola
At ilen meydâna gelmiş kim lala
(Zaten sultan 'Bâlâhan' karşı çıkmak istemiş. Tam bu sırada Zümrüd Sultanın lalası at ile meydana

Bâlahan der kızçen olmuş on sekiz
Öyle kim geçmez ona senden lafız
('Lala' der ki; Bâlâhan kızın 18 yaşında oldu. Artık senin ona sözün geçmez.)

Harp olan gün yaş günüymüş Zümrüdün
On sekiz olmuş o gün şans kim görün
(Meğer savaş olan gün Zümrüd Sultanın doğum günüymüş. O gün 18 yaşına girmiş şansı görün.)

Periler nezdinde bir kânun imiş
Kim aşılmazdır bu kânunlar demiş
(Bu periler katında bir kanun imiş.'lala' bu kanunlar aşılmaz demiş.)

Duydu Zümrüd Hân bu kânûnî sözü
Pür neşe yaştan durulmuştur gözü
(Zümrüd Sultan bu kanun sözleri duydu. Neşeyle gözünün yaşından kurtuldu.)

Ol vakit tez koştu kuşlar şâhına
Yerle gök gark oldu onlar âhına
(İşte o zaman o kuşların şahına koştu. Yerle gök onların ahına bulandı.)


Sardılar birbirlerincek kol kanât
Sanki dolmuştur alevlen kâinât
(Birbirlerine sarıldılar. O zaman sanki kainat ateşle doldu.)

Söndüğünde gördüler hayret ile
Bir değil bir çift Simurg olmuş ola
(Ateş söndüğünde hayretle gördüler ki bir değil iki tane Simurg olmuş.)

Girdi Zümrüd Han ki Ankâ donuna
Uçtular ol sonsuz ömrün sonuna

İki âşık oldu artık tek fasıl
Zümrüd-ü Ankâ fesanesi hasıl
(İki aşık artık tek hikaye oldu ve Zümrüd ü Anka efsanesi ortaya çıktı)

Pür alevden per vü bâlin açtılar
Kûh-i Kâfın ardına dek uçtular
(Ateşten kanatlarını açıp Kaf Dağı'nın ardına uçtular.)

Gör ki sen vallâhi hayret et işi
İşte gerçek oldu Bâlâhan düşi
(Gör ki vallahi bu işe hayret edilir. İşte Bâlâhan'ın rüyası gerçek oldu.)

Buncadır anlatmazım başka masal
İşte bitmiştir bu 'acâib mesel
(Bu kadardır artık başka masal anlatmam. İşte bu acayip mesel artık bitmiştir.)


7 Kasım 2015 Cumartesi

ENBİYÂ-VEŞ

Kovdu rakib beni tadınca leb-i yârden gülüş

Yasak elma yediği çün kovulan Âdem-veş

            -Yarin dudağından gülüş tadınca rakip beni kovdu. Yasak elma yediği için (Cennet'den) kovulan Hz. Adem gibi.


Kanlı eşkim akıtıp yeryüzü pürhûn oldu
Göz yaşım hiçe sayıp geçme tufandan Nuh-veş

            -Kanlı yaşımı akıtarak yer yüzü kanla doldu. Göz yaşlarımı hiçe sayıp Hz. Nuh gibi bu tufandan geçme.


Sana hâlim ise ma'lum medet etmem gayra
Çün serindir bana aşkın odu İbrâhim-veş

            -(Sevgili) halimi eğer biliyorsan başkasından medet ummam. Çünkü aşkın ateşi bana Hz. İbrahim(in atıldığı ateş) gibi serindir.


Vâhasından vere kim sevgili bir katre zehir
O su çölde banadır zemzem-i İsmâil-veş

            -Sevgili bana vahasından bir damla zehir verse o su bana çölde Hz. İsmail'in zemzemi gibidir.


Sevginin vuslatın aşklan anarak zârımdan
Göz yaşım kan idi âmâydı gözüm Yâkub-veş

            -Sevginin kavuşmasınıaşkla anarak ağlamamdan göz yaşım kan gözlerim de Hz. Yakub gibi kördü.


Zülfünün tek telinin dûn kulu olmak ki beni
Âşıkân nezdine sultân eder ol Yûsuf-veş

            -(Sevgilinin) saçının tek telinin aşağılık bir kölesi olmak beni aşıklar katında Hz. Yusuf gibi sultan eder.


Sabrı çün hasretinin döktüğüm eşk-i aynım
Gönlümün pür taze zahmın onar ol Eyyûb-veş

            -Hasretinin sabrı için döktüğüm göz yaşım gönlümün taptaze yaralarını Hz. Eyüb gibi iyileştirir.


Genc-i pinhân gibi la'lin açarak etmesi fâş
Pek garîb bahri dû-pâre eden Mûsâ-veş

            -(Sevgilinin) gizli bir hazine gibi olan dudaklarını açıp göstermesi denizi iki parça eden Hz. Musa gibi pek 

garibdir.


Olsa hânende o şîrîn sesinin nâmeleri
Kurtla eyler kuzuyu bir yere cem' Dâvûd-veş

            -(Sevgili) şarkı söylese o tatlı sesinin nameleri kurtla kuzuyu Hz. Davud gibi bir araya getirir.


Tîr-i müjgânını kırpıp da eder gönlü harâb
Sanki emrin buyurur bâdlara Süleyman-veş

            -(Sevgili) ok kirpiklerini kırpıp da gönlümü  harab eder. Sanki rüzgarlara Hz. Süleyman gibi emir verir.


Bal dehânından akan lafza eder gönlüm hây
Yek lafızlan ölüye can veren ol Îsâ-veş

            -(Sevgilinin) bal gibi ağzından akan bir söz gönlümü bir sözle ölüye can veren Hz. İsa gibi diriltir.


Bir tebessümle çıkartır beni yâr asmâna
Da'vetullâh ile mîrâca çıkan Ahmed-veş

            -Yar beni bir gülümsemesiyle Allah(c.c)'nin daveti ile miraca çıkan Hz. Muhammed gibi göklere çıkartır.


5 Kasım 2015 Perşembe

Zaman Eskimeseydi

Zaman eskimeseydi, zaman bozulmasaydı
Üstümden geçen her gün bir kaç çocuk olsaydı
Bir masum yüze hasret, bir masum kalbe sevgi
Talih bu ya bulmuştum. Başa geleni gör ki;
Küçük kız çocuğunu çekip de aldı benden
O ruhsuz kadın beni topuğuyla çiğnerken
Yetişmesi gereken, güya bir  işi varmış
Ve bir çocuk için de işe geç kalamazmış
Usandım insanların her gün koşturmasından
Her gün koşup da hiç bir yere varmamasından
İşte ruhsuz bu semtin, bu sokağın insanı
Akşam sokağa çıkar şehrin sefil külhanı
Meyhanelerden beri hep düşe kalka yürür
Ağzından eksik olmaz, hem tükürük hem küfür
Geliyor ağzı bozuk,  yine başı dumanlı.
Elleri titrek titrek fakat gözleri kanlı.
Meyhaneden buraya sanki beni aradı.
Tüm kaldırımı tek tek gözleriyle taradı
Geldi durdu başımda bir çift kösele çarık.
Eyvah eyvah üstüme kusarsa yine yandık.
Yıkıldı yere düştü o sarhoş külhanbeyi
Kalk üstümden kalk artık be namussuz serseri
Birkaç çocuk terliği, bir kadının topuğu
Bir kösele ayakkab ve bir sarhoş kusmuğu
Her gün geçer üstümden dünyanın her havası
Bir damla kusmuk bazen bir çocuk elifbası
Fakat en acı veren iki aşık el ele
Gelir ayrılık vakti gece makus köşede
Yarınından ümitsiz bir sevdanın masalı
Sona erer bir hayal, geldi geçti hasılı
Son anı ayrılığın ve bir veda busesi
Duyulan birkaç adım birkaç hıçkırık sesi
Başlar yağmaya yağmur arda kalan gözlerden
Bu yağmur gökten değil heyhat yağar ki yerden
Yığılır o genç aşık kaldırım taşlarına
Dinler ne gelmiş soğuk taşların başlarına
Bir taşın sessizliği ve bir ayrılık yesi
Der; alır mı bu soğuk taşlar bu acı hissi