1 Aralık 2016 Perşembe

Havva Kadın Efsanesi

Havva Kadın pek yaman
Kimse demeyip aman
Zulmettiler çok zaman
O garibin yaşına
Neler geldi başına
O Havva çok ağladı
Kan doğrandı aşına
Bak kaderin işine
Yedi it, köpek soyu
Gece bir dere boyu
Sessiz geçtiler suyu
Tuttular o Havva'yı
Günah sardı havayı
Girip kızın kanına
Bir ah sardı alayı
Tuttu sardı yediyi
Ağladı kırk gün gece
Söz söz ve hece hece
Söyleyecek söz nice
Kurdu kurdu derinden
Kalktı bir gün yerinden
Sarıldı kamasına
Öcün aldı yediden
Çıktı o köy yerinden
Kaçtı gitti dağlara
Havva Kadın'ı ara
Hava kara gün kara
Kim kadını aradın
Unuttu kendi adın
Yollarda biçâre boş
Sersefil dolaşasın
Demiş o Havva Kadın
Kadın milleti beli
Havva Kadın'ı veli
Anladılar evveli
El kaldırırsa koca
"Boşa" der ise hoca
Havva Kadın el aman
Der kadın durur koca
Taş olur. Susar hoca
Yüzyıllar bile sonra
Nerde bir karı koca
Kavgaya tutuşursa
Kadın ah eder inler
Havva Kadın yetiş der
Dermansız kalır adam
İşte o an o koca
Elini koyar boşa
İsyan edip kocalar
Havva Kadın kim derler
Aramıza kim girer
Kocakarı masalı
Karı, koca keseli
Bir nam aldı yürüdü
Deyip ayaklanmalı
Bu işe son vermeli
Ellerde orak kama
Düştüler hep yollara
Tırmandılar o dağa
Gittiler de gittiler
O yollar da bittiler
Havva Kadın'ı bulmak
İçın kalkan adamlar
O dağlarda yittiler


5 Kasım 2016 Cumartesi

Ah İstanbul Semasında Bir Kuş Olsam

Ah İstanbul semâsında bir kuş olsam
Seyreylesem Çamlıca'dan gurûbu
Ve Galata Kulesi'nden İstanbul'u
Boğaziçi'nin tek sahibi ben olsam
İzlesem sağa sola koşturan gürûhu
Ah İstanbul semâsında bir kuş olsam

Kimsesiz virânelere şâh olsam
Ölmüş İstanbul'un sesini dinlerken
Bilsem hiçbir yolculuk değildir erken
Köhnemiş sarayları ruhumla doldursam
Deniz ve göğün mavisini tadarken
Ah İstanbul semasında bir baykuş olsam

Eyüp'ten Yeni Camî önlerine uzansam
Sünnet çocuklarının elinde bir avuç tâne
Görünce kanatlarım açılsa mestâne
Çırpıldıkça o yavrulara alkış tutsam
Kurulsa adıma her câmide bir hâne
Ah İstanbul semasında bir güvercin olsam

Üsküdar'ın köklü mahallelerinde dolansam
Yüksek tepelerden izlerken şehri
Görsem yeşile karışan o gri zehri
Bu garip şehir için karalar bağlasam
Gözlerimin önünde akarken zaman nehri
Ah İstanbul semasında bir karga olsam

Boğazda en özgür kişi ben olsam
Kahkahalarla uçarken  göklerde
Arasam, o kovalayacağım vapur nerde
Bir çocuğun simidine ortak olsam
Göğü seyrederken gülem gözlerde
Ah İstanbul semasında bir martı olsam

Uçsam, hep uçsam, sadece uçsam
Meskenim olsun isterse viraneler
Bazen çatılar, bacalar, iskeleler
Uçsuz görünen ufuklarla yarışsam
Göklerde engel değilken bahaneler
Ah İstanbul semasında bir kuş olsam

3 Nisan 2016 Pazar

Topkapı-Habibler Metro Hattı

Saat altı bir pazar sabahında
Topkapı-Habibler Metro Hattı'nda
Seyreylerken yokluğun dibine dek
Katar da tek, dayı da tek, ben de tek
Bomboş vagon içinde tek ikimiz
Akıl başımızda değil biz kimiz
             *     *     *     *
Üç beş durak gitti belki gitmedi
Dayı koltuğundan hicret eyledi
Uykulu gözler kapalı, baş camda
Çıkacaktı dudaklarımdan tam da
Dayı, sen yerini mi yadırgadın?
Boş koltuk kalmadı mı artık tadın?
Gel oturuver ha şöyle karşıma
Uyuyalım korkarsan tek başına
Uyku uyku heceleyelim yolu
Uyku uyku gece edelim yolu
Geç karşıma, korkma yalnız değilsin
İki yaren var. Sormaz nesin, kimsin?
Seni yalnızlık sarsın kollarına
Beni de soğuk alsın kucağına
Deme. İkisine de ben yetemem
Biriyle bile belki baş edemem
Diye birkaç sükunet mırıltısı
Diyecekken bir insan fısıltısı
Duyup irkildim on beş durak olmuş
Bomboş vagonun içi insan dolmuş
İndim hayalmiş sözler de dayı da
Şehitlik Tramvay istasyonunda



Posted via Blogaway


24 Şubat 2016 Çarşamba

Türk Evleri



Sıcak
Çok sıcak bir kızıllığın altında yatan bir yığın.
Minarelerden başka alâmet-i farîkası olmayan
Ama nefes alan bir  orman gibi yıllarca sarsıla sarsıla toprağa tutunan bir yığın

Şehrin göbeğinden taşraya en çetin alevleri taşıyan çıra silsilesi
Ve o silsileye ayağı takılmış, mağrur bir kaç caminin sesi
Kalmazmış uzaklardan bakarken erguvan rengi konaklar arasında koşan çocukların hevesi

Kızıl
Kıpkızıl, kök rengi alevler arasında parlayan hayat
Titreyen direkler,
Ve çırpınan menteşelerin önünde bir saraydan viraneye dönüşen.
Yalnızca peri padişahının kızına yaraşan.
Ve en sonunda da ancak bir sofranın etrafına sığabilecek kadar ecinniyi himaye edecek konaklar



Posted via Blogaway